Tuesday, March 18, 2008

Marillion - Misplaced Childhood (1985)

Bir inceleme yazısı yazdıktan sonra link vermek çok sıkıcı oluyor bazen, o yüzden sanırım uzun süredir upload yapmadım. Neyse efendim; Marillion. başka söze gerek yok demek istiyorum ama bir iki laf edeceğim merak etmeyin.

Marillion'u deli gibi dinlemedim ama Misplaced Childhood, bambaşka bir şey ve deli gibi dinlediğim bir albüm. bu aralar bana gelip; "bir albüm söyle ama sadece bir tane olsun" derse birisi direk bu ismi veririm kendisine. Eleman Fish'in söz yazarlığı, yarattığı hikaye, kurgu kesinlikle doyurucu ve Marillion'un ilk iki albümü yerine daha optimist ve neşeli bir albüm. Söz yazarlığının ön plana çıktığı albümde arkada çalan melodileri ise kaçırmanız mümkün değil; her saniye kulağınızı çınlatan klavye, vokalin sustuğu anda öne çıkan ve dinleyiciyi uyandıran, uçuran bir solo elektro gitar, kesinlikle bir oturuşta dinleyip, öyle başından kalkacağınız bir albüm.

Kayleigh gibi hit bir parça çıkarıp aynı zamanda albüme gerinlik kazandırabilmişler söz yazarlığında. özellikle; "do you remember..." diye başlayıp yapılan betimlemeler göz dolduruyor. öte yandan ardından gelen Lavender ve daha sonra gelen Lords of The Backstage gibi parçalar albümün neşeli ve mutluluk saçan yönünü ön plana çıkarırken, Bitter Suite ile Blind Curve ile biraz depresif bir atmosfere yöneliyoruz ve Waterhole ile tam dibe vurmuşken, Childhood End? ile ışığı görüyoruz. final parçasındaki White Feather'da ise "Divided we stand, together we'll rise" dizesi ile Fish abimiz Roger Waters'a bir güzel giydiriyor ki sormayın. böylece Pink Floyd'daki o karamsar ve dinleyiciyi sıkan havanın tek son olmadığı gösteriyor bize Fish. Pink Floyd albümlerinde, özellikle The Wall'da, çıkış yolunun ve mutlu sonun olmayabileceği düşüncesini, Misplaced Chillhood'da, üçüncü albümde zor olsa da kıran bir anti-kahraman var elimizde. öte yandan Fish'in savaş karşıtı cümleleri ve göndermeleri de albümün The Wall'dan etkilendiğinin başka bir göstergesi. zaten iki albümde de kahramanımızın çocukluğuna olan yolculuğumuz bu iki albümü bir çok yönden benzer kılıyor. Neyse çok uzaklaşmayalım albümden, iki albümün fikirsel karşılaştırılmasını albümü dinlerken kendiniz büyük ihtimalle yapacaksınız zaten.

Saygılar.

Marillion

- Fish / vokal
- Mark Kelly / Klavye
- Ian Mosley / davul
- Steve Rothery / Gitar
- Pete Trewavas / Bass

Misplaced Childhood

1. Pseudo Silk Kimono (2:13) 
2. Kayleigh (4:03) 
3. Lavender (2:27) 
4. Bitter Suite (5:53) 
5. Heart Of Lothian (6:02) 
6. Waterhole (Expresso Bongo) (2:12) 
7. Lords Of The Backstage (1:52) 
8. Blind Curve (9:29) 
9. Childhood End? (4:32) 
10. White Feather (2:23) 

Toplam Zaman: 41:05

Saturday, February 2, 2008

Harmonium - Si On Avait Besoin D'Une Ciquème Saison (1975)

'70'li yıllardan kalma Quebec'li grup kısaca. Maneige gibi zamanının Quebec progresif müziğini sırtlamışlar ve Kanada'lı Fransızlara progresif müzik bağlamında altın çağını yaşatmışlar. Folk öğeler, jazzy soundu, senfonik ve yer yer saykodeli yapısı ile çok farklı ve kendilerine göre bir tarz oluşturmuşlar. Zaten Fransızların jazz rock/fusion türüne olan bağımlılıklarının bu grubu da yansıması beklenebilecek bir şey. Normandeau kardeşlerin başı çektiği grubun beyni ağabey Fiori. yazdığı lirikler ve yarattığı müzik pastoral, sessiz ve sakin bir göl kenarı özlemi gibi imgesel bir anlatıma sahip.


"Si On Avait Besoin d'Une Ciquème Saison" (Eğer beşinci bir mevsime ihtiyacımız olsaydı) grubun üç albümlük diskografisindeki en göze çarpan çalışması olarak kabul edilebilir. Şüphesiz Antonio Vivaldi'nin "Dört Mevsim" eserinden yola çıkarılarak oluşturulan eser romantik duygularla bir beşinci mevsim arayışı içinde. mevcut dört mevsimi kendine göre yorumlayan grup, 20 dakikalık epik "Histoires sans paroles" (Sözsüz Öyküler) parçası ile beşinci bir mevsim arayışına giriyor. aynı zamanda "Beşinci Mevsim" olarak da geçen parçadaki flüt kullanımı, mellotron ve piyano dinleyiciye tanıdık gelecek kompozisyonlar sunuyor. Özellikle parçanın başında ve sonunda bulunan flüt solosunun bir Türk şarkıcısı tarafından araklanıp kullanıldığını bile söyleyebilirim ama henüz bulamadım bahsettiğim parçası. parçanın ortalarındaki vokal solo ise bambaşka bir boyut katıyor parçaya. albümün bir yerinde iki saniyelik bass davul hariç davul kullanılmadığı düşündüğümüzde, pastoral imgenin verilmesinde gitar rtimlerinin ve flütün büyük etkisi olduğunu söyleyebiliriz. öte yandan davulun mevcut olmaması bas gitar için de büyük avantaj sağlamış durumda; hem parçanın akışını bizzat kontrol eden, hem de kendini ön plana çıkartabilen bir bas gitar var. bunu "Vert" parçası ile örneklendirebiliriz.

Vokallerde Quebec Fransız aksanı kullanıldığı için liriklerin anlaşılması zorlaşıyor diyebilirim benim açımdan. öte yandan bir çok sözcüğü yuttan vokal, bunu şiirsel liriklerin armonik bir şekilde seslendirilmesi için yapıyor. bolca vokal solo da bulunduran albüm bu bakımdan entrümental yapısı kadar vokal ve lirikler açısından da iddalı. "Histoires Sans Paroles" parçasını biraz bu önermenin dışında tutmakta yarar var.

Yeşil anlamına gelip ilkbaharı simgeleyen "Vert" saykodelik başlayıp folk bir yapı alırken, "Dixie" parçası için country müziğinden yola çıkarak kendi pastoral folk yapısını oluşturduğunu söyleyebiliriz. albümün en eğlenceli enstrüman kullanımını sunan parça yaz mevsimi adına yazılmış; nitekim dixie kelimesi yazı ifade eder. "Depuis L'automne" parçası da sonbaharın hüzünlü yapısından yola çıkarak yalnızlık, yorgunluk ve uzaklaşma isteği üzerinde duruyor. climatic bir yapısı da olan parça ilk iki parçadan daha farklı bir yapıya sahip. Son olarak "En plein face" parçası insanda karla kaplı bir açık alanda koşuşturma hissi ile sıcak evinde camdan yağan kar-ı izlerken kahve kokusunun burna gelmesi hissi arasında bir çizgi oluşturuyor.

Sakin, dingin ve neşe, hayat dolu albümlerden hoşlanıyorsanız sizi derinden etkileyebilecek bir albüm. Folk yapısından dolayı çekimser yaklaşıyorsanız albüme, grubun farklı bir folk anlayışı benimsediğini söylebilirim ilginizi yoğunlaştırmanız için. Jethro Tull vari fakat onun gibi fazlasıyla alıp götüren gaz bir yapısı yok. daha çok Maneige'in "Les Porches de Notre-Dame" parçasındaki davulun çıkartılmış hali gibi Harmonium.

Harmonium

- Pierre Daigneault / flüt piccolo, Soprano saksafon, clarnet
- Serge Fiori / gitar, flüt, harp, bas davul, vokal
- Serge Locat / piyano, mellotron, synthesizer
- Michel Normandeau / guitar, accordion, vokal
- Louis Valois / bas gitar, elektrik piyano, vokal
- Judy Richard / vokal (5)

Si On Avait Besoin D'Une Ciquème Saison

1. Vert (5:34)
2. Dixie (3:26)
3. Depuis L'Automne (10:25)
4. En Pleine Face (4:51)
5. Histoires Sans Paroles (17:12)

Saturday, January 26, 2008

Itzhak Perlman; Nicolò Paganini - 24 Caprices, Op.1 (1820; 1972)

EMI'nin EMI Classics albümleri ülkemize gelmeye ve uygun fiyattan satışa sunulmaya başladığından beridir, albümleri elimden geldiğince alıyorum. EMI Classics'in "Great Recordings of the Centruy" adı altında sunduğu kayıtlar ise günümüzün yarmış klasik müzik müzisyenlerinin yarmış kayıtlarına temiz ve itina ile hazırlanmış, düzenlenmiş şekilde ulaşmamızı sağlıyor. EMI Classics'in genel anlamda çok kaliteli bir sunum yaptığını belirtmekle birlikte kayıt seçimlerinin ve masteringlerinin de çok iyi olduğunu söylemeliyim. Vivaldi'nin "Four Seasons and etc." (etc. dan kasıt "Violin Concerto in C minor RV 199; Il Sospetto", "L'Estro Armonico, Op.3, Concerto 6- in A minor, RV 356" ve "La Stravaganza, Concerto 5- in A, RV 347") eserlerinin Itzhak Perlman'ın kemanı ile kaydedilen EMI Encore esirinin albümü ile Antonín Dvorák'ın op.46 ve op.72 (Slavonic Dances; Slavların Dansı) kayıtlarının olduğu EMI NDR-SinfoniOrchester serisi albümünden sonra elime geçen başlıktaki eser Dört Mevsimden daha etkileyici bir yapıya sahip. Vivaldi'nin ve Dvorák'ın eserlerinin kayıtlarını da ayrıca önerdiğim için özellikle belirtme gereği duydum.


Vivaldi'yi çalışından etkilendiğim Perlman'ın imzasını Paganini'nin meşhur 24 Caprices (Kaprisler) eserinde gördüğümde hiç düşünmeden aldım albümü. Şüphesiz yirminci yüzyılın en önemli virtüözlerinden olan Itzhak Perlman'ı dinlemek her zaman keyif verecektir inleyiciye. Özverili ve fedakar müziğinin yanında kendini kanıtlayan tekniği; duygusallığı, neşesi dinleyici ile bütünleşmesini sağlıyor. Zaten kendisinin şehir efsanesi tadında anıları da vardır; konserde bir teli kopan kemanını değiştirtmek yerine üç tel ile çalınması mümkün olmayan bir eseri, harika bir şekilde yorumlaması gibi.

Biraz Paganini'den bahsedecek olursak, egoist bir müzik anlayışı ile eserlerini yazdığını söyleyebiliriz, pek dinleyici dostu değildir fakat yaşamında Avrupa dinleyicisini etkileyen eserlere imza atmış, Schubert, Bizet gibi değeri sonradan anlaşılanlardan olmamıştır. Caprices eserinin de çalınabilecek en zor keman solo eseri olduğu düşünüldüğünce müzikal açıdan mükemmeliyetçi olduğu düşünelebilir. Zaten 24 Caprices eserinin Perlman hariç bir kaç kişi eserin tamamını çalabilmiştir. Hayatını Paganini eserlerine adayan Ruggiero Ricci'nin Caprices yorumundan sonra Perlman esere düzgün bir kayıt yapmıştır. Bach'tan, Mozart'a, Chopin'e kadar bir çok sanatçının etkisinin görüldüğü eser, sonrasında bir çok müzisyeni de etkilemiştir; Brahms, Liszt gibi müzisyenlere ilham vermiştir. Albümün içindeki açıklayıcı bilgilerden kopya çekmemek adına tek tek bölümler hakkında yorumumu ekleyemeyeceğim.

Vitüözite deyince insanların aklına keltoş, kendini beğenmiş, hızlı ve anlamsız çalmanın bir beceri olduğunu sanan, modern batı müziği icracıları geliyor. Niteklim hepsine teker teker sıra dayağı çekmek istiyorum. EMI Classics'in bu serisi ilaç gibi gelecektir günümüzde sanat adına yapılan şeylerin kalmadığını düşünenlere. Düşünmeyenlerin paylarına ise albümün tadını çıkartmak düşecektir.

Composer: Nicolò Paganini
Artist: Itzhak Perlman (violin; keman)
Label: EMI Classics: Great Recordings of the Century

24 Caprices Op.1 for solo violin

1. No.1 in E (1:40)
2. No.2 in B minor (2:44)
3. No.3 in E minor (2:54)
4. No.4 in C minor (6:23)
5. No.5 in A minor (2:28)
6. No.6 in G minor (3:27)
7. No.7 in A minor (3:52)
8. No.8 in E flat (2:39)
9. No.9 in E (2:32)
10. No.10 in G minor (2:24)
11. No.11 in C (3:27)
12. No.12 in A flat (2:46)
13. No.13 in B flat (2:32)
14. No.14 in E flat (2:02)
15. No.15 in E minor (2:31)
16. No.16 in G minor (1:26)
17. No.17 in E flat (3:10)
18. No.18 in C (2:25)
19. No.19 in E flat (2:47)
20. No.20 in D (3:38)
21. No.21 in A (2:54)
22. No.22 in F (2:28)
23. No.23 in E flat (4:44)
24. No.24 in A minor (4:25)

Toplam zaman: 72:29

Sunday, January 13, 2008

DANdadaDAN - Sen Bana Birini Android (2006)

Dandadadan 2006'da çıkardığı albümü ile bünyeleri alt üst etti diyebiliriz. grup albüm çıkarmadan önce Volume dergisindeki röportajlarını okuduğumda vay anası demekten kendimi alamamıştım, fakat sonradan unuttum kendilerini ve derken yılın sonlarına doğru elime geçti albümleri. ilk dinleyişimde evet fena değil deyip bir köşeye koymuştum, o aralar Gevende ile kafayı bozduğum için başka hiçbir şey pek çekici gelmiyordu. derken bir kaç kişiye önerdim albümü, Türk gruplarından örnekler istemişlerdi, ve ben de tekrar dinlemeye başladım. şimdi de DANdadaDan ile kafayı bozdum ve başka bir şeyi zor dinliyorum.

Grup için psychedelic rock yapıyor çok rahat diyebiliriz. pek kulak aşinalığım olamasa da albümün bir kaç yerinde kosmik öğeler de bulmak mümkün. tabi bunun yegane nedeni klavye. Elektro gitarın domine ettiği müzik dünyasında elektro gitarı kullanmayan bu grup marjinal bir yapıya sahip olmasının yanında kendine çok özel bir tarza da sahip olmasını sağlıyor klavye ve saksafon kullanımı. evet elektro gitarın yokluğunun oluşturacağı boşluğu klavye ve saksafon doldurmakla kalmıyor, inanılmaz bir müzik şöleni de yaratıyorlar. Saksafon kullanımdaki tarz sayesinde King Crimson etkisi görmek mümkün, zaten KC'ın psychedelic etkileşimli bestelerinde saksafonun büyük etkisi olduğundan bu bağdaştırmayı yapmak çok zor olmuyor. Bazen Robert Fripp mi gitar çalıyor bile diye düşünebiliyorsunuz, çünkü klavye sadece klavye görevi görmüyor aynı zamanda bazı yerlerdeki sololarını gitar vari atıyor. Fakat özellikle bazı yerlerde klavye kendini gösterip sazı eline alabiliyor, özellikle Kaltaklar parçasındaki solosu DANdadaDAN'ı bambaşka boyutlara taşıyor ya da benzer bir durumu saksafon içinde söyleyebiliriz; Kız parçasındaki saksafon solosu ya da Hayaletlerdeki parçaları ve albümü çok farklı bir konuma getirerek albüm içinde farklı tatları bulmanızı sağlıyor. Bas gitar ve davuldan söz edecek olursak; elektro gitarın olmaması bas gitara ekstra yük verse de aynı zamanda bas gitara özgürlük de sağlamış; zaman zaman tek başına takılan bir yapısı, zaman zaman klavye ve saksafona arkadan destek sağlaması, zaman zaman ise parçayı sürüklemesi albümü bir de bas için dinlemenizi sağlıyor. Davul ise belli noktalardaki ataklarından farklı olarak çok ön plana çıkmıyor, ama misalen Aydınlıklar ve Tezkere parçalarındaki atmosfer yaratmadaki ustalığı dinlenmeye değer. ek olarak belirtmek gerekirse Maskara ve Yoğurtçu Başı Çıkmazı parçaları birbirinden çok farklı parçalar olmalarına rağmen psychedelic rock müziğini çok iyi örnekleyen ve yansıtan parçalar.

Vokal ve söz yazarlığı ise DANdadaDAN'ın başka bir ustalığı. Kuru Kuru ve Zın Zın parçaları cinselliğin ön planda tutulduğu parçalar olmalarının yanında söz yazarlığında metaforik cümlelerin oluşturulmasındaki ustalık göze çarpmakta; "Yola çıktım karga boku ağzımda" liriği örneğin Bukowski'nin "ördek çükü" benzetmesini çağrıştırmaktadır. ya da Kutbu Kuzey parçasında insanın yalnızlığının resmedilirken kalbin kuzey kutbundaki soğuk ile bağdaştırılması birinci kişi anlatımından örneklendirilken; "gelme yanarsın, tenin inceciktir senin" lirikleri anlam kayması sayesinde soğuk ile sıcağı birbirine karıştırırken, sevdiği kadının teninin incecik olmasını hatırlaması da aşkın ve saflığın yalnızlığa yansımasını ortaya koyuyor. öte yandan albümün sonlarına doğru Cenaze ve Kaltaklar parçaları insanın sinir ve üzüntüsünü aynı anda kustuğu ve içini boşalttığı için albümün diğer parçalarından çok daha vurucu bir özellik kazandırabiliyor. özellikle albümün başlarında çok daha optimist bir varken, albümün sonralarına doğru bu optimizm yok oluyor ve depresif bir havaya bürünüyor parçalar. Cenaze parçasındaki; "bugün senin cenazen, kalktı benim içimden" liriği de bunun en net kanıtı. ya da vokalin "Kaltaklar, Kaltaklar" diye haykırması dinleyicide o isyanın hissedilmesini sağlıyor. Enstrümantal Yoğurçu Başı Çıkmazı ise albüme dingin bir kapanış sunuyor.

Daha çok bahsedilecek nokta var albümde, özellikle yazıyı yazarken aklımdakilerin ancak yarısını hatırlayabildim. şu bir gerçek ki bu albüm Türk müzik piyasasının son dönemlerindeki en iyi örneklerinden. lütfen linkteki albümü indirdikten sonra orjinali almamazlık etmeyin. kesinlikle ödeyeceğiniz her kuruşu hak eden bir albüm.

DANdadaDAN

Korhan Futacı / vokal, tenor-alto-soprano saksafon, arka vokal
Berke Can Özcan / davul, arka vokal, vurmalılar
Burak Irmak / synth, org, arka vokal
Feryin Kaya / bas gitar, arka vokal

Sen Bana Birini Android

1. Kuru Kuru (3:51)
2. Zın Zın (4:02)
3. Hayaletler (3:04)
4. Tezkere (3:28)
5. Kutbu Kuzey (3:16)
6. Kız (4:32)
7. Aydınlıklar (4:41)
8. Kara Araba (5:29)
9. Maskara (2:23)
10. Cenaze (4:37)
11. Kaltaklar (6:48)
12. Yoğurçubaşı Çıkmazı (5:19)